Eğer bir şehir üzerinde diğer bütün etkenlerden öte, siyaseten bunca
duruluyorsa, siyasetin etkili, etkisiz bütün aksesuarları, aktörleri
kullanılarak şehir zorba muktedirlerce ele geçirilmek isteniyorsa;
şehrin doğal mecrası üzerinden kendine uygun akışlar yaratması, kendi
muhalefetini kendi içinde üretmesinden daha doğal bir durum olamaz.
Hele hele adı geçen şehir, sıradan bir şehir olmayıp adeta iktidar
olmanın üzerinde muhasebesinin yapıldığı, bölge üzerinde etki gücü ve
belirleyiciliği hayli yüksek bir şehirse bu daha anlaşılır oluyor.
Diyarbakır'ın binlerce yıl evvelinden adının "kurtulmuş" anlamına gelen
"Omid-Amid" olduğu yıllardan bu yana bu hep böyle olmuştur. Tarihe adını
ve yaptıklarını bırakmak isteyenler, şehri adeta isimleriyle anmak
istemişlerdir.
Bu Milat öncesi 40'lı yıllarda Birinci Dikran Krallığını kurup şehre
"Dikranagerd-Tigranagerd" adını koyan kral döneminde de, Bekir Bin Vail
adına izafeten "Dîyarbekr" adı konulan dönemde de böyle olmuştur.
1920'li yıllarla birlikte cumhuriyet, Türklüğü ve bakır tenli insanların
diyarı mana ve ehemmiyetini pekiştirmek için olsa gerek "Diyarbakır"ı
uygun bulmuş.
Kürtler ise Med atalarına izafeten "Amed" ismini yakışır bulmuşlar.
Asur Kralı Adad Nirari'den kalma kılıcın kabzasına nakşedilmiş Amid
isminden bu yana isimler değişmiş, ama kılıcın kabzasından damlayan kan
kesilmemiş. Toprağı sulamış durmuş. Kanla sulanan toprağın hak
talepkârlığı her daim gündemde olmuş.
Bütün bir cumhuriyetin seksen küsur senesinin çoğunu sıkıyönetimler, tek
partiler, olağanüstü haller gibi baskıcı zulümkârlıklar altında yaşayan
Diyarbakır ve hinterlandı, hesaplaşmanın da yüzleşmenin de adeta
arenası olmuş. Bu sebeple cumhuriyetin erk sahibi bütün egemenleri
sürekli Diyarbakır üzerinden etkili kelamlarını söyleyegelmişler. Ve hep
Diyarbakır'ı özellikle istediklerini beyan etmişler. Ama Diyarbakır;
"Harcı, acıyla, kanla, zulümle, kinle" ve elbette dirençle karılmış
şehir hep direnmiş.
Egemenlere karşı direncin nirengi noktası, mihenk taşı olmuş. Zaptetmek
isteyenlere "nanik yapmış", sürprizlerini paylaşmış bir şehir.
Bu sebeple Diyarbakır'ı anlamak sahiden zordur.
Diyarbakır'ın ruhuna nüfuz etmek gerek.
Daha dün son bir cümle ile "sizce Diyarbakır nasıl anlatılır?" diye
soranlara: "Diyarbakır anlatılmaz ve yazılmaz! Ne anlatılır ve yazılırsa
bir eksik kalır. Ancak yaşanır" demem bundandı.
Bu noktadan baktığımızda Diyarbakır üzerinde odaklaşarak sesini dünyaya
duyurmaya çalışan Kürt siyasetinin 14 Temmuz 2012 tarihi itibariyle
devletçe izin verilmeyen Barış ve Demokrasi Partisi'nin (BDP) "Özgürlük
İçin Demokratik Direniş" Mitingi sırasında yaşananlar aslında şehrin ve
halkın, yani Diyarbakır'ın ve Kürt Halkının tarih boyunca
yapageldiklerinin tipik bir tekrarıdır.
Diyarbakır "Alternatif Muhalif Metropol" bir şehirdir. Başkalarının
izinden yürüyen değil, kendi izleğini yaratan bir şehirdir. Dünyanın
neresinde yaşarsa yaşasın, bilcümle Kürdün siyasal ve demokratik
kâbesidir. Diyarbakır üzerinden böyle bir demokrasi kalesi var olduğunu
dünya âleme duyurmaya / anlatmaya çalışan demokratların da yüz ağarıdır
Diyarbakır.
Bütün bu açılardan izin verilmemesine rağmen Kürt siyasetinin en üst
temsiliyetinin ispatı vücuduyla 14 Temmuz 2012 günü Diyarbakır İstasyon
Meydanında gaza, toza, beze ve boyaya karşı, "silahsız-külahsız" Kürdün
demokratik direniş hakkını kullanması gerçek manada bir hakkın dünya
âleme ayan beyanıdır.
Peki, bu hak dile getirilirken cumhuriyetin koyduğu ad'a adeta bir tavır alış olan Amed adı neyin simgesidir?
Evet, Amed adı yeni bir dilin ve varoluşun ötekileştirmeye rağmen hep varolan dile gelen adıdır.
O halde yazının başlığındaki "midir" artık gereksizdir.
Yani ez cümle Diyarbakır Amed'dir...
Şeyhmus Diken yüksekovahaber
Diyarbakır Amed Midir?
15 Ağustos 2012 Çarşamba
Gönderen
proleterdevrim
zaman:
07:33
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder